3 Kasım 2010 Çarşamba

Okurum, yazarım

Bugün, en sevdiklerim hakkında yazasım var. Her biri ile ayrı bir dünyaya gittiğim, kimisinde daha önce hiç duymadığım bir bilgiye rastladığım, kimisinden okuduktan sonra sınava tabi tutulduğum, kimisinin içini sayfalarca doldurduğum, kimisiyle tatillerde buluşup, yarenlik ettiğim.
Kitaplarım ve defterlerim...

Defter ve kitap standlarında kendini kaybetme halim, tek değişmezim.
Okumadığım, yazmadığım, evde beni bekleyen kitaplar ve defterler dururken, aç gözlülükle, hiç bir konuda olmadığım kadar tatminsiz bir şekilde; ben yokken birbirleriyle arkadaşlık etsinler diye edindiğim yenilerin sonu gelmez.
Bir ara Coka'ya öykünüp sayfalarına, gördüklerimi çizdiğim defterler, arkadaş çevremde hala büyük eğlence konusu olsa da; vazgeçmedim. "Bu oğlunun yazısı mı?" diye dalga geçenlerle birlikte, ben de güldüm ve kendimle dalga geçtim. Yazmaya devam ettim, çizme konusunda sınıfta kalsam da.

Kitaplarıma önceleri kıyamaz, üzerlerini çizemezdim ama son yıllarda yaşanmışlığın değerini anladığımdan, sayfalara not alıp, "bana" konuşan satırların, altını çiziyorum.

Sinem, geçen gün, anneannesi öldükten sonra, onun yıllar boyunca üzerine not aldığı küçük defterini bulduklarında yaşadıkları sevinci, hüznü, meraklı hali anlatınca; sırf bu yüzden bile, defterlerime yazmaya ve saklamaya söz verdim, kendi kendime. Ailemden birisi olmasa bile, defteri bulanın merak ile sayfalar arasında gözlerini gezdireceğini bilmek, beni heyecanlandırıyor. Okuduğum kitaplardaki notlarımı, çizdiğim yerleri bir başkasının kitapla beraber okuması fikri hoşuma gidiyor.

İz bırakmak, iz bulmak, başka birinin iç dünyasına dalmak merakımdan sanırım...

Hiç yorum yok: