9 Şubat 2010 Salı

Bu güne kadar olan herşeyi “yapan” kılığında yaşamak zorunluluğunu ve öğrenilmiş çaresizliğine gömülmüşlüğünü düşündü yine…

“Sonsuz sessizliği”nin cinayete dönüşüşünü, o yanık kokusunun ruhundan gelen acı dolu çığlıklarına baktı, sanki “yapmasa” hiçbirşey olmayacak, hayat akmayacaktı.
Durdu, sakince belki daha önce hiç bakmadığı kadar derine, en derinine baktı, hissettiği boşluğun, sonsuz sessizliğin tadını çıkartmayı deneyecekti.

Zorladığı ve sanki baskı ile oldurduğuna inandığı herşeye, sessiz film gözüyle baktı. Yıllarını minik karelere dizse, adına da “benim öyküm” dese, kaç “beklenen adam olduğunu” , bağıra çağıra söylediği “it’s got to beeeee perfect” şarkısının esas oğlanını beklemenin omuzlarına nasıl da birçok ağır yük yüklediğini hissetti.

”Sonsuz sessizliği” ağır bir durum olarak algılamamanın ya da aşka aşık olup, “beklenen” adamlar yaratmadan öylece kendi içine dönebilmenin, bunun tadını çıkartır hale gelmenin nasıl bir duygu olacağını merak etti. Yağan karın dinginliğinin ruhuna da yağdığını hissetmeye çalıştı.

Sadece “olmak”, “yapmak”la motive olmaya çalışmadan, her olana bir “yapmıştım” yükü yüklemeden, her olmayana da “beceremedim” deyip kendini ezmeden sadece “olmanın”, geleni yaşamanın hafifliğini aldı baş köşeye.

Yazan: Dantel

Hafif kalmak, sessizliği, sesi, cinayeti, beklenen adamı, aşka aşık olmanın tüm yükünü bir kenara itip, “hafif kalmanın” sonsuz huzuruna bıraktı karlarla birlikte kendini.

Hiç yorum yok: