26 Nisan 2010 Pazartesi

yaz yaz nereye kadar?

eskiden yazardım, vara yoğa yazardım. kendimi anlatmak için, içimdekileri paylaşmak için, anlaşılmaktan çok yazarken kendimi tanımak için.

şimdi yazasım yok, belki de yazmak rahatlamaktı; şimdi rahatım. iç savaşlarımı bitirip barış antlaşmaları imzalayalı çok oldu. belki yasadışı bazı eylemler sekteye uğratabiliyor bu iç huzurunu ama yazmamı gerektirecek kadar büyük boyutlu değiller.

eskiden çizerdim de, her bir çizgide uçup giderdi dertler. şimdi çizmiyorum da.

ne yapıyorum peki?

ben yaşamayı seçtim.

o zaman neden şimdi buradayım? biraz zoraki... ama hep merak ederdim insan neden blog yazar, bunca hengamenin ortasında farkedilebilmek ne derecede mümkündür internet denizinde?

yine de birileri okuyacak, bir yerlerde izler kalacak belki. hala o eski web sayfalarıma "search"lerler ulaşmak mümkünken, her ulaşmamda yüzümde tuhaf bir tebessüm yakalıyorken, demek ki bir şekilde varolmaya devam etmeli.

oysa ki yağ gibi akıp geçiyor artık hayat. durduk yerde bulup çıkardığım dertleri saymazsak öyle dişe dokunur bir endişe, bir tutarsızlık da yok. hayat gerçekte tüm dengesizliğinde, oturtulmuş dengeleri ile pamuk ipliğine bağlı olsa da yıllardır akıp gitmekte.

devlere taş atmamak gerektiğini öğrendim ama onlara diş bilememeyi öğrenemedim.

pek çok şeyi kabullendim ama henüz pes etmemeyi öğrenemedim.

o zaman vazgeçmek yok, üşenmek de yok.

yazacağız el mecbur...

Hiç yorum yok: