tag:blogger.com,1999:blog-48961626103174872092024-03-05T03:13:10.506-08:00Hepsi bir ya!Ahmet ÖREhttp://www.blogger.com/profile/10093742681956631548noreply@blogger.comBlogger121125tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-63747116891869755552012-02-27T01:44:00.002-08:002012-02-27T01:56:51.969-08:00BA HA NEBahaneyse bana ne! <br />
<br />
Herkes bir bahane arıyor, çok azımız bahanesiz toksözlülükle duygularımızı ifade edebiliyoruz, duyguları da geçtim, istekleri söyleyebiliyoruz.<br />
<br />
Neden?<br />
<br />
Çevrem daralmasın herkes bizi sevsin kaygısı mı?<br />
Daralsın.<br />
<br />
Özledim dedim, şimdi uzaklaşır mı?<br />
Uzaklaşsın.<br />
<br />
Ben ona sevgi dolu sarılırsam ya o kontrplak gibi durursa?<br />
Dursun.<br />
<br />
Kaan Sezyum'un bir lafı var, blog girişinde yazmış, en yakın dostum kendimim diye, kendin kendini kabul edip onayladıkca, kontrplak'lar sana kadife gelebilir. Etki tepki, kelimelerin gücü, giz, gizem, sır, sinyal. İnternetinde yardımı ile bir şey düşünmeye gör, çarkıfelekte acılan harfler gibi bir bir önüne açılıyor, resimler, laflar, konuşmalar. <br />
<br />
Yerin kulağı sittinsenedir var hala da var. <br />
<br />
Şu sıralar aklıma hep eski bene gidiyor, 23 yasında İstanbul'a taşınmış olan bene. Seviyorum o kızı, bundan daha çok aklına geleni yapar ve söylerdi, şimdi o kız içten içe nüksediyor, bir dürütüyor. Bana htırlatmalarda bulunuyor. <br />
<br />
İçinden gelen dışında bir lüksün yok. Kendin gibi takılmak dışında da. Kalakalacak kadar duygu sakatı olmadıysan elbet. Geçenlerde bir kız birşey anlattı. Bir düğüne gittim ve çarpıldım dedi, bende aa ne güzel, bir aşk hikayesi dedim. <br />
Meğersem motor çarpmış, kelime anlamı ile eksik ama olsun çarpılmayı kullanmış, kaşım patladı ve tüm vucudum morardı dedi, bu aklıma şunu getirdi. <br />
Bir erkeğe çarpıldığımızda içimize, ruhumuza neler oluyor acaba? Hele ki sağlam bir duvar ise, sende bire takıp son hız ona dogru giderken çarptıysan, içindeki morluklar ne sürede geçiyor, geçmeyenler şu sıralar bana oldugu gibi nüksediyor? <br />
Geri dönüyor. Gulyabani misali, var ama yok, yok ama var.<br />
<br />
Ölüm iyiliği denen şey bu konularda da geçerli mi?<br />
<br />
Hani bir hasta çok hasta iken bile, ölümüne bir iki gün kala iyileşir, hayat dolar? Sonra küt! Son günlerinde ne kadar da iyiydi diye bahsedilir arkasından.<br />
<br />
Belki de aklımdan çıkmak üzeresindir ve o nedenle bu derece net ve tazeleştin! <br />
<br />
İki iyilikten birisi.<br />
<br />
Bahanem yok, görmek için bahane uydurasım da! <br />
Özledim.3yedi75http://www.blogger.com/profile/16176900566395203572noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-37032672008739151792012-02-19T13:59:00.001-08:002012-02-21T06:40:25.858-08:00Belki herkes aslında bir bahane arıyor...<a href="http://www.flickr.com/photos/ahmetcoka/6916038709/" title="my dream by ahmetcoka, on Flickr"><img alt="my dream" height="566" src="http://farm8.staticflickr.com/7047/6916038709_2616f12246_z.jpg" width="400" /></a> <br />
<br />
Kış 2007<br />
O sabah belki de şunlar oldu...<br />
<br />
İçinde semaveri olan bir taksi durağı düşünün. Camlar buhar olmuş, içerisi sıcak poğaça kokuyor. Durakta sıtkı sıyrılmış 4 şöför sohbet ediyor. Ağızlarında lokmaları döndürürken biri memlekete dönmeli diyor. Diğeri ege diyor, akdeniz diyor. Berisi gitmiş akrabalarını anlatıyor.<br />
<br />
Sıtkı sıyrılmış 4 adam gitmek için bir bahane arıyor. Birbirlerine bahaneler yaratmaya çalışıyorlar. Önden bir coşuyorlar sonra gerçeklerle törpülüyorlar hayallerini. Bir müşteri geliyor. Geride kalan 3 adam devam ediyor bahane aramaya. Çaylar karıştırılıyor, sigaralar tüttürülüyor, küfürler ediliyor.<br />
<br />
Düşünün, "Çıkıp dolaşayım, yoldan müşteri alırım" diyor bi tanesi. Sıkılmış. Çayı yarım kalıyor, küllüğe bastığı sigarası tütüyor ardından. Gitmek istedikçe şehrin ayağına prangalandığını hissediyor. Çocuk okuyor daha nasıl gidilir. Ege, akdeniz diye çok yukardan konuşuyorum diye düşünüyor. Trafikte hey hey...<br />
<br />
Tutun ki ilk binen müşteri de konuya "bu şehirde yaşanmaz" diye giriyor. Aynı muhabbet gark ediyor takside. Sohbet Beşiktaş'a geldiklerinde "herşeyim burada, ailem, işim gücüm... emekliliğe artık." diye bitiyor. İki kuruş parasını alıp yola koyuluyor yine. Trafiğin sıkışıklığını düşünün. Kornalar çalıyor. Hava soğuk. Elini kaldıran iki kişinin ağzından buhar çıkıyor. Duruyor önlerinde. Kadın arkaya oturuyor. Düşünün ki azcık kilolu. Oflaya poflaya biniyor taksiye. Nefes nefese "allah razı olsun oğlum" diyor. Öne gençten biri oturuyor. Belli ki oğlu. Ağzında maske, saçları dökülmüş. Varsayın ki araba haraket te ediyor. 20 metre gittiler gitmediler "Nişantaşı" diyor genç adam.<br />
<br />
Topağacı caddesini düşünün, dar sokakları. Milim milim ilerleyen trafiği. Nişantaşı'na çıkmayı istediğinizi. Servis minibüslerini, lüks arabaları... Ara sokaklardan caddeye burun sokanları... Günün her saati aynı keşmekeş aynı sıkışıklık.<br />
<br />
Taksiyi durduruyor şöför. "O trafiğe giremem" diyor. Yüzü asılan adama "kusura bakmayın!" gibi bakıyor. Müşterilerinin ne dediğini duymuyor bile. Kadın, oğlunun tedaviye gitmesi gerektiğini açıklamaya çalışıyor. Bizimkisi "Her koyun kendi bacağından asılır" diyor düşünmeden. Çocuk sinirle inip kapıyı çarpıyor küfürler arasında. Kadın oğlunu yatıştırmaya çalışıyor. Taksi hareket ediyor. Gitmeli diyor bu şehirden. Herkes delirdi diye düşünüyor... Şöför.<br />
<br />
O sabah belki de birkaç müşteriyi daha geri çevirdi. Gidilecek mesafeleri beğenmedi, ters buldu ya da yoğunluğu bahane etti. Her geri çevirdiği müşteri için belki de lanetlendi. Şehir daha da ağırlaştı ayak bileğinde.<br />
<br />
Bana da, gitmek için bir bahane verdiğinin, farkında olduğunu sanmıyorum. Annem sakinleşmemi isterken karar vermiştim. Bu şehirde yaşamayacaktım...<br />
<br />
CokaAhmet Cokahttp://www.blogger.com/profile/08270809614831430518noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-38403122508694056892011-05-07T05:33:00.000-07:002011-05-07T05:33:19.198-07:00S*ktir et!Elif Şafak bugün Aristonun bir sözünü yazmış. <br />
"Felsefe, siyaset, şiir ve sanat dallarında ilerleme kaydetmiş insanların hepsinin hüzüne(melankoli) eğilimi vardır."<br />
<br />
Ben filozof, düşünür veya sanatçı değilim ama düşünüyorum ve düşündükçe melankoli ister istemez sigaranın yanındaki kahve gibi eşlik ediyor bana. Sonra düşünüyorum hayatı böyle enine boyuna analiz etmeyen, sadece yaşamak için gerekli planlar yapıp, hayatı kolaylaştırmaya çalışan tanıdığım insanları ki; sayıları çok fazla değil: Onların genelde neşeli, hayatla dalga geçen ve çok büyük acılar olmadığı sürece, dertleri s*ktir eden insanlar olduklarını fark ediyorum.<br />
<br />
Şimdi kim daha doğruyu yapıyor?<br />
Bak bunu bile düşünmeye konu ediyorum. Bu durumda kendimi değiştirmem mümkün değil diye bir de çıkarım yapıyorum.<br />
<br />
Gel gör ki; cevabı bulamıyorum. Herkes, o hayatı s*ktir edenlerden olsaydı; gördüğümüz ve büyülendiğimiz sanat eserlerini göremez, insanı anlamak için yıllarca kafa patlatılmış teorileri okuyup düşünemez, içinde kaybolup gittiğimiz ve döndüğümüzde artık başka insanlar olduğumuz romanları okuyamazdık.<br />
Bunun yerine, ekmek, su, para, gülme, kahkaha eşliğinde yaşayan insanlar grubu mu olurduk? Bir resimle, fotoğrafla büyülenmek o kadar da önemli değil mi? Toplumların, kültürlerin alt yazılarını okumak ve anlamaya çalışmak olmasa da olur mu?<br />
<br />
Cevap yok aslında. Çünkü konumuz insan. Yetinmeyi bilmeyen insan.<br />
Kimisi elindeki para ile yetinmezken kimisi ürettiği eserle, düşündüğü ve bulduğu fikirlerle yetinmiyor.<br />
İlk insan bile kendini korumak ve sıcak et yemek için ateşi buluyor. O yetinmiş olsaydı kendi haliyle; şimdi zaten bunları konuşuyor olmazdık.<br />
<br />
Hayatı nasıl yaşayacağın bir seçimdir. Kimisi ya doğasından gelen bir dürtüyle ya da yetiştirilme tarzıyla daha çok düşünmek, yaratmak için yaşıyor. Kimisi, üretmek, beslenmek, hayatı zorlaştırmadan yaşamak için.<br />
<br />
Biri iyi diğeri kötü demek sanırım yanlış olacak.<br />
Ben de evrenin ve insanın sırrını bulacak değilim burada.<br />
<br />
Onun için s*ktir et!Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-53944121919409892012011-05-05T07:30:00.000-07:002011-05-07T05:30:27.257-07:00s*ktir et!böyle bir kitap var, neden yazı olmasın.<br />
herseyin ne de ciddi olması gerektiği bir dünyaymış bu böyle.<br />
<br />
işler mi yolunda değil, s*ktir et.<br />
insanlar dürüst mü değil, s*ktir et.<br />
havalar mı soguk, s*ktir et.<br />
annen mi kızdı, s*ktir et.<br />
sen derindeyken dünya yüzeyde mi, s*ktir et.<br />
<br />
bundan güzel etiket mi bulucan?<br />
bulamazsın, o zaman da s*ktir et.<br />
<br />
ne olursan ol ve s*ktir et.3yedi75http://www.blogger.com/profile/16176900566395203572noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-76525555402346609062011-03-10T03:22:00.000-08:002011-03-10T03:22:51.355-08:00İşini ciddiye almakTomris Uyar'ın şu sözü, beni bu yazıya getirdi: "Yaptığı işi ciddiye alan insanlar için üzülürüm. Bir şeyi yapan insanın bir de kişisel ağırlık taşıması gerekmez".<br />
<br />
Usta, işini ciddi yapmaktan bahsediyor aslında, onu yap, fazlasına gerek yok diyor. Ben ise; ilk defa ona katılmıyorum ve işini eğlenerek, keyifle yap, ciddiyet; sıkıcılıktır, zorundalıktır, diye düşünüyorum.<br />
<br />
İnanarak, severek, keyif alarak yapmak, işi "iş" olmaktan çıkarır ve bu boyut da paylaşımı arttırır, değer katar, bence. Yaptığın şey titizlik gerektirebilir, detayla uğraşmak gerekebilir ama ne kadar keyif alıyorsun bundan, bana onu söyle. En ciddi addettiğin iş bile zevkle yapıldığında, gerçekten "işe" benzer, sonucu "sonuç" olur.<br />
<br />
Takıntılıyım bu konuda evet, zorunda kalmalardan nefret edişimdir, bunun sebebi, belki de. Severek yapmak istiyorum işimi, gülerek hatta, şakalaşarak. Verim düşmez böyle, artar, çıkardığın iş her neyse daha anlamlı olur, o işe kalbini de koyduğundan. Bundan insanları zorlamayı da sevmiyorum. Yapmak istemediği işleri zorla yaptıramamak, kötü yöneticilikse; kötü yönetici olmayı da kabul ediyorum. Seven birisinin yapacağı, sahipleneceği işin daha değerli olacağını düşünüyorum, ne yapayım!<br />
<br />
İnsanın kendini tanımasından, kendisiyle uğraşmasından geliyor bütün bunlar. Kendisini tanımayan, bulduğu işte çalışan, inanmayan, anlam bulmayan bir adam, bir projeye, yapacağı o projenin küçük bir parçası bile olsa ne katar? Sadece performans. O performans da zorunluluktan gelen yapma eylemidir. İstemiyorum öyle performansı, kafasını çalıştırmak, daha fazlasını katmak için vakit harcamak ancak anlamlı bulduğun bir iş için göstereceğin çabadır. Ötesi zaten gelir, bir gün sadece bir parçası değil bütün proje senin olur; yaparken duygularınla, kalbinle, bütün zekanla seferber olduğun o küçük parçayı takiben.<br />
<br />
Kendinden kaçma, soru sormaktan korkma, bulursun sonunda aradığını ve söylenerek değil, güle oynaya çalışırsın, bu sayede.<br />
<br />
Ciddiyet, sıkıcıdır.Unknownnoreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-70251712117375692112011-03-01T15:13:00.000-08:002011-03-01T15:13:47.401-08:00Ben burada tek başına değilim, değil mi?Bazen bu blogda kendimi yalnız hissediyorum. Bir şeyler yazdığımda, arkasından gelen diğer yazılar ya da benim yazanların arkasından yazdıklarımın sonu mu geldi, diyorum.<br />
Zorlamak değil amacım ya da gönülsüzce, beni kırmamak için size yazdırmak, çizdirmek. Sadece bloga giriyorum ve öylece bakıp, çıkıyorum.<br />
<br />
Yalnız olmadığımı biliyorum. Herkesin bir hayat mücadelesi var ve "ben burada ne yazıyorum şu anda" diye içimdeki ses beni susturmaya çalışıyor, yine.<br />
Susmuyorum. Blogların yasaklandığı, insanların düşünceleri yüzünden işkence görüp, öldürüldüğü bir dünyada kendimce eylemim bu kadar işte.<br />
<br />
Tepkisizliğinle kalma, yazısına gitti aklım. Tepkiden yazmıyorum, hayır. Gerçekten içimden geldi. Daha da gelecek ve eylemlerim devam edecek hissindeyim. Ama yarınımı tayin edemezken ve bunun boş bir uğraş olduğunu düşünürken, şu anda bunu hissetme özgürlüğümü elimden almak istemiyorum.<br />
Özgürlük nedir? Dışarıdan, birilerinden istenecek bir şey midir?<br />
Yoksa özgürlük de her şey gibi içimizde midir?<br />
Birleşmek midir, ayrılmak mıdır?<br />
<br />
ÖZGÜRLÜK, <a href="http://www.dailymotion.com/video/xe084m_zaz-la-toy-session-je-veux_music">ŞU KADIN</a> GİBİ ŞARKI SÖYLEMEKTİR. BÖYLE UMURSAMADAN, İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ...<br />
HAYAT DA BÖYLE YAŞANMALIDIR DOSTLAR!<br />
OLDUĞU KADAR...<br />
VE HAYIR YALNIZ DEĞİLİM!Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-52429162870998656402011-02-07T04:28:00.000-08:002011-02-07T04:28:27.612-08:00İplerin Kimin Elinde?Tepki, boynundaki görünmez ipleri kime vereceğini belirler.<br />
Düşünmeden verilirse; bir nevi yularını teslim etmektir, hadi gel sen beni yürüt, diyerek. Ama tepkimeden önce düşünürse insan; etki ve tepki el ele yürür, yular da sahibinde kalır her daim.<br />
<br />
Etki ve tepki iki iyi arkadaştır. Ayrılmazlar birbirlerinden, ayırmaya kalktığında, yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar, sorusunun cevabını arar gibi durursun yerinde, içinden çıkamadan sorunun. Cevabı kısır döngüdür, evet bir etki ile başlar her şey ama o etkiyi bir başka tepkinin doğurmadığı ne malumdur?<br />
<br />
Tepkisiz de kalınmamalıdır zira bu etkiyi güçlendirir, tepkisizlik de yular teslimidir. Korkudan, kaygıdan, konformizmden, neden kaynaklanıyor olursa olsun; insanın kendisini tutmasıdır. İyi veya kötü, olumlayan veya red eden o tepkiyi içinde saklamaktır, hasta eder insanı bir müddet sonra. İçinden çıkılmaz durumlara sokar, içinde olmak istemediği durumlara hapseder.<br />
<br />
Ne zaman düşünmeden tepki verip de kazançlı çıktım diye düşündüğümde; kendimi en korumam gereken zamanlarda refleks gibi verdiğim tepkiler geliyor aklıma. Birisi ittiğinde bir yere tutunmaya çabalamak gibi. Ama o anda bile insan çok kısa bir süre de olsa düşünür ve tutunmak gerektiğine karar verir. Bu hayatı bir durumdur ve fazla düşünmeye vakit yoktur. Tepkisiz kalırsan düşersin.<br />
<br />
Konu iletişim olduğunda, düşünmek ve "etki"nin farkında olarak tepki göstermek ise bütün kişisel gelişim eğitimlerinde, kitaplarında, uygulamalarında kafamıza sokulmaya çalışandır. İnsanın kendi kendisini yönetmesidir, her zaman kendisinin ve kendisine olanların farkında olmasıdır.<br />
Kendi sorunlarıyla boğuşan birisinin sana yaptığı bir hareketi, düşünmeksizin tepkiyle karşılarsan; ona dersin ki; al canım, bu anı da sen belirledin, senin kafan bozuk ve artık benimki de öyle. Sen yaptırdın bana bunu. İstediğin kadar suçla onu aslında kızdığın kendinsindir, farkında ol veya olma!<br />
<br />
Bazen çevremde beni koruyan ince bir tül olsun istiyorum, tül ama dış etkilere karşı sağlam bir duvar gibi olsun. Sonra diyorum ki; o tül belki de bana olana nasıl karşılık vereceğime karar verdiğim andır.<br />
Belki de durum bu kadar basittir...<br />
<br />
<br />
Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-39683049605984385432011-02-05T01:12:00.000-08:002011-02-07T07:04:57.299-08:00Kendi Tepki'yen Ağlamaz!Tepmekten geliyor bence tepki,gelmese de hissiyat olarak, kelime bende buna refere etti. <br />
Tepki karşındaki anlasın seni,kendine de ışık bulsun diye var.<br />
<br />
Eşşek teper mesela, at teper, ilkel ve hayvansı olsa da, iyidir, gerçektir. <br />
<br />
Tepki, bir cismin kendini iten veya sıkıştıran başka bir cisme gösterdiği etki, etkiye doğan söz ve ya davranış. Bazen bu surata inen bir tokay olur yada tokat gibi inen bir kelime. <br />
Tepkiler iner, patlar, şok eder, güçlüdür. <br />
<br />
Tepki vermek cesaret işidir. <br />
<br />
İçine tepkiyen çok insan yaşıyor, bunlar toplumda kirlik, mutsuzluk ve tıkanma olusturan başlıca yaratıklardır. <br />
<br />
Yürekleri yok sevmeye olan bu kişiler, varolana bitene kopuk öyle yaşar giderler, ta ki bir etki bir enerji gelip gercekten onların içlerindeki kendilerine olan nefrete dokunana kadar, işte bu noktada zehirleri akar ve patlarlar, zamanında veremedikleri içlerinde kouşmuş olan onca birikmiş tepki kendisini açık eder ve lav patlaması gibi bir sahne ile yasamınıza girer ve yayılırlar, elbet cürümleri kadar yer yakarak sonrasında da sizden uzak bir kösede yasamaya <br />
devam ederler. <br />
<br />
Dikkat edin, tarla faresinin yüzü çok sekerdir ancak evinize girdiğinde oldukca keyif kaçar. <br />
İçe tepkiyen kişilerde aynen böyledir.3yedi75http://www.blogger.com/profile/16176900566395203572noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-85856576050762920612010-12-19T03:43:00.000-08:002010-12-19T03:58:45.894-08:00tepkisizliğinle kal-MAey tepkisini göster-e-meyen insanlar...<br /><br />sizedir bu haykırış:<br /><br />neden hiç uyanmazsınız bu kış uykusundan..üzülünce ağlamaz, sevinince gülmezsiniz...kızınca çekip gitmez, mutlu olunca sarılmaz, takdir edince söylemezsiniz.neden ?<br /><br />neden her ŞEY'in bir karşılığı olması gerektiğini düşünür, aslında sadece! içten bir tebessüm ile multu edebileceğinizi anlamazsınız ?<br /><br />Gerçek insanlara ihtiyaç var etrafta... acıtmayan ama acısını paylaşan, mutlu eden-mutluluğunu gösteren, yüksek sesle konuşan, şarkı söyleyen, gülen, ağlayan, lanet okuyan, pişman olan, içine kapanan, yanlış yapan, hayallere dalan...<br /><br />Güzel şey canlı olmak, bence yaşadığını hissetmek bu..yoksa nerede akıp giden zamanın anlamı, izi kalmadıkça....<br /><br />Gösteriyorum tepkimi size;! inadına yüsek sesle rahatsızlık verecek şekilde :)iplikhttp://www.blogger.com/profile/11532631731023361040noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-8426673240143868422010-11-16T06:31:00.001-08:002010-11-16T06:43:36.914-08:007.hisNeyi hissetmemek istersen onu mu hissedersin hep?<br /><br />kaçıyorum dersin ama ona doğru mu koşarsın, 6. his nedir bilemeden 7. yi mi bulmaya çalışırsın ?<br /><br />Ey hissetmeyenler daha da çok hissettiremeyenler, duygularını saklayan, saklamaktan çok aslında paylaşamayanlar..Kim kolay yol bu dedi ki..<br /><br />hisset-ki unutma, unutma-ki yaşa.<br /><br />bir arkadaşım en kötü ve en iyi anlarımda sadece "hisset" derdi.<br />"Neyi?" dememe gerek kalmazdı<br />Paylaşırdık<br /><br />Aslında hep orda<br /><br />Ben hissediyorum - sen göremiyorsan yaklaşmaiplikhttp://www.blogger.com/profile/11532631731023361040noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-90377407791551954972010-11-14T03:52:00.000-08:002010-11-14T03:52:04.087-08:00hishis his his<br />
hissetmek...<br />
<br />
konuyu kendine dert etme gibi bir durum<br />
konuyu kendine his et.<br />
<br />
mesele ise, hisettigini hayata gecirebilmek<br />
hissettigin baska yansıman hayat hikayende farklı ise<br />
o hisler oluyor sana dert.<br />
<br />
bu sefer de şu cümle çıkıyor meydana, bosver dert etme!<br />
<br />
hisset,<br />
dert etme..<br />
<br />
hayatı hisset!3yedi75http://www.blogger.com/profile/16176900566395203572noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-91351697493900502102010-11-09T12:47:00.000-08:002010-11-09T12:47:04.009-08:00Hissettiğin sürece varsın!Aşık olmaktan kaçanlar, heyecanlarını yatıştırmak için beyinlerini devreye sokanlar, içlerinden geldiği gibi davranmak yerine; kasanlar, kastıranlar.<br />
Zor be işiniz!<br />
<br />
Hiç saygı duyulacak bir yanınız yok. İnsan olmanın gerekliliğidir be, izin verin kendinize.<br />
Bugün önüme gelenin canına okudum. Tutsam içimde, çok mu iyi olacaktı?<br />
Hak edene karşı sinirse sinir, sevgiyse sevgi. Verdiğinin fazlasını iade ederim. Şu anda daha çok sinir iade edesim var ama geçer, kalıcı değil, korkma.<br />
Ne vereceğine herkes kendisi karar versin. Drama queen olurum, kime ne?<br />
Yılan gibi soğuk soğuk yaşayacağıma, yıkarım sonra yapıştırmaya çalışır, parçalarını öperim tek tek.<br />
<br />
Hissediyorum ya, sana ne?Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-991661492126681582010-11-07T10:43:00.000-08:002010-11-07T11:01:25.406-08:00Asirilik: Tehlike canlari kimin icin caliyor?<div style="text-align: center;"><br /></div>Kafama gelen celiskilerden kupleler sunmak istiyorum su dakika itibariyle. bir onceki yaziyi yazamamis olmayi es gecerek. benim gibiyse insanlar, zaten duygu patlamalarini bilirler dusuncesinin arkasina siginarak. bir taraftan da saklandigim omuzun arkasindan merakla tek gozle de olsa bakarak.<div><br /></div><div>o ya da bu; sarki ya da kitap; arkadas ya da sevgili; icki ya da kahve; dram ya da komedi.. hayatin merkezine oturtulan herhangi bir kavramdan yola cikiyoruz. te tik le yi ci ler. </div><div><br /></div><div>seni heyecan sinirlarina yaklastiran seyler, iyi/kotu hissettiren, kalp carpintisina donen herhangi bir "sey" hayatinin odak merkezine gectiginde ne dusunmeli? bunu aliskanlik haline getirdiginde "drama queen" olarak anilabilirsin ornegin. hatta kendi kendini bu sekilde yaftalaman da olasi.<div>Rutin hayattan kacabilmek icin, duygu patlamasi yasamana neden olan olaylara dogru kucak acmak cok insani sanirim. Ama kendini surekli gercekten birseyler hissettigini dusundugun; vucudunun, kalbinin tepki verdigi olaylara dogru itilmen, kendi kendini ittirmen? kalici hasarlara neden olur mu?</div><div><br /></div><div>rutin denen birseyin oldugunu, normal temposunda bir kalbin de insana mutluluk verebileceginin farkina varmak lazim sanki.</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div>bilindik bir kalp ritmi kulaklarda. dum dum. dum dum.</div><div><br /></div><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 150px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTnXG-A6q38lsqTSUdugx1AdSvFMB0jh44oRxAB8hlxLm1nr_pAUBYfp-ueekNNVTCIPjYChdU8-ecXNlh8cX8ceg6PCtsz2ZK6Mvc_3EAWk1UcS2KlFeImNCIvVwRojQGBpOsA5TTzCA/s200/IMG_0946.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5536883971381020034" /><div><br /></div></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-37209558369831532742010-11-07T02:53:00.000-08:002010-11-07T03:03:15.866-08:00bana bu kalbin kadar temiz sayfayı ayırdığın için teşekür ederimboş bir defterin sayfalarına dokunmak ilham verir,<br /><br />eski bir kitabı koklamakta...<br /><br />okunmuş ve yerine kaldırılmış bir kitap..kütüphaneden çıkarılır, sayfaları şöyle bir çevrilirken arasından bir kağıt düşüverir. Telefon numarası olabilir, hatırlatma notu olabilir, belki de hep unutulan gmail adresinin şifresidir. Ama nedense hep akla olur olmadık şeyler getirir..Eskidir ya. Sonra hep yeni kalsın diye hissettirdikleri deftere yazılır. Defter o kadar sürprizilerle dolu değildir. yeri bellidir, amacı bellidir, hissettirdikleri gerçektir..bazen acı bazen tatlı gelir.<br /><br />ve bir klişe -<em><span style="font-size:78%;">kimin ilkokul anılarında karşısına çıkmamıştır bu cümle</span></em> : bana bu kalbin kadar temiz sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim..iplikhttp://www.blogger.com/profile/11532631731023361040noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-66513860060636603512010-11-04T12:34:00.001-07:002010-11-07T04:26:34.324-08:00defter ve kitapikisi yanyana 3 ortalı harita metot tadında geldi.<br />
etrafımın cevrili oldugu, her an cantamda olan ve eşlikcisi kalem olan<br />
bir adaya giderken yanıma alacagım seyler.3yedi75http://www.blogger.com/profile/16176900566395203572noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-59870202998284966222010-11-03T08:14:00.000-07:002010-11-03T08:14:42.479-07:00Mektubun Şanıyıllar yıllar önce, internet hatta bilgisayar icat olmadan önce, daha doğrusu hayatımıza girmeden önce dijital satırlar, daktilo bile kullanmadan el yazması sayfalarım vardı benim.<br />
<br />
çizgisiz kağıda inci gibi yazılmış satırlar, sayfalar dolusu.<br />
<br />
kendimi en iyi ifade edebildiğim yazı tekniği mektuptur benim. mektup yazacak insanlar vardı hayatımda, mektup yazmayı gerektirecek ortamlar. sayfalar dolusu yazar, on sayfadan az yazmışsam gerekli özeni gösteremediğim için mutlaka özür dilerdim.<br />
<br />
yüz küsür sayfalık mektuplar yazardım bir ayda, bir haftada okunabilecek deli saçmaları.<br />
<br />
yazmak güzeldi, yazacak insanı düşleyip onu mutlu edeceğini bilerek mutlu olmak da öyle.<br />
<br />
sonra ortamlar değişti, hayatlar değişti, elime kağıt kalem almayalı epey bir zaman oldu. o inci gibi yazım kağıt karalamasına dönüştü, defterlerim dosya kağıtlarım da unutulup gitti. teknoloji hayatımı kolaylaştırdı ama o devrin güzelliklerini de örtüp silikleştirdi.<br />
<br />
mutsuz değilim, her devrin güzelliklerini yaşama şansını yakaladığım için kendimi şanslı bile sayıyorum ama elime bulaşan mürekkep lekesini, yazmanın o tuhaf kokusunu, kağıda kalemle bastırarak içini dökmeyi özlemiyorum desem yalan olur. ama bu özlem sadece dilde, çünkü ne zaman elime defter kalem alsam iki dakika geçmeden parmaklarıma kramp giriyor artık.<br />
<br />
...<br />
<br />
kitaplarımsa dönem dönem saran okuma hastalığıma göre mutlu oluyorlar kitaplıktaki yerlerinden çıkıp, ne zaman okuma hevesi gelirse o zaman peşi sıra çeviriliyor sayfalar hastalık gibi. sonra unutulup gidiliyorlar yaşama telaşı içinde.<br />
<br />
kitaplarımı kimseyle paylaşmayı sevmem ben, kimselere ödünç vermek istemem, bu huyumu sevmesem de kitaplarımı bencilce sever sadece benim olmalarını isterim. yoksa insan niye kitap almak istesin ki zaten? onca kütüphanede tonla kitap varken bir kitaba neden sahip olmayı düşünsün ki?<br />
<br />
...<br />
<br />
yazmak için okumak gerek, okunmayı beklemek için de başkalarının yazdıklarını hatmetmek.<br />
<br />
...<br />
<br />
yazılar iz bırakıyorsa bıraktığım tonla iz var pek çok kişinin sandıklarında 15-25 yaşımın tüm tarihi gizli o satırlarda. kendimle yüzleşmeye cesaretim olduğu gün benim de okumak isteyeceğim hayat hikayem.<br />
<br />
kafam dağınık şu an<br />
ne yazabiliyorum<br />
ne de okumak arzusundayım<br />
<br />
şu ara sadece yaşama sevdalısıyımAhmet ÖREhttp://www.blogger.com/profile/10093742681956631548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-82693699238759769052010-11-03T02:56:00.000-07:002010-11-03T02:56:20.361-07:00Okurum, yazarımBugün, en sevdiklerim hakkında yazasım var. Her biri ile ayrı bir dünyaya gittiğim, kimisinde daha önce hiç duymadığım bir bilgiye rastladığım, kimisinden okuduktan sonra sınava tabi tutulduğum, kimisinin içini sayfalarca doldurduğum, kimisiyle tatillerde buluşup, yarenlik ettiğim. <br />
Kitaplarım ve defterlerim...<br />
<br />
Defter ve kitap standlarında kendini kaybetme halim, tek değişmezim. <br />
Okumadığım, yazmadığım, evde beni bekleyen kitaplar ve defterler dururken, aç gözlülükle, hiç bir konuda olmadığım kadar tatminsiz bir şekilde; ben yokken birbirleriyle arkadaşlık etsinler diye edindiğim yenilerin sonu gelmez.<br />
Bir ara Coka'ya öykünüp sayfalarına, gördüklerimi çizdiğim defterler, arkadaş çevremde hala büyük eğlence konusu olsa da; vazgeçmedim. "Bu oğlunun yazısı mı?" diye dalga geçenlerle birlikte, ben de güldüm ve kendimle dalga geçtim. Yazmaya devam ettim, çizme konusunda sınıfta kalsam da. <br />
<br />
Kitaplarıma önceleri kıyamaz, üzerlerini çizemezdim ama son yıllarda yaşanmışlığın değerini anladığımdan, sayfalara not alıp, "bana" konuşan satırların, altını çiziyorum.<br />
<br />
Sinem, geçen gün, anneannesi öldükten sonra, onun yıllar boyunca üzerine not aldığı küçük defterini bulduklarında yaşadıkları sevinci, hüznü, meraklı hali anlatınca; sırf bu yüzden bile, defterlerime yazmaya ve saklamaya söz verdim, kendi kendime. Ailemden birisi olmasa bile, defteri bulanın merak ile sayfalar arasında gözlerini gezdireceğini bilmek, beni heyecanlandırıyor. Okuduğum kitaplardaki notlarımı, çizdiğim yerleri bir başkasının kitapla beraber okuması fikri hoşuma gidiyor.<br />
<br />
İz bırakmak, iz bulmak, başka birinin iç dünyasına dalmak merakımdan sanırım...Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-72642238750611735642010-10-28T11:39:00.000-07:002010-10-28T11:41:40.437-07:00merhabaveda ederken esen kalın denir bazen.<br />
genelde denir aslında.<br />
<br />
veda kelimesi, esmekle bagdasıyor zihnimde, esen kal, genel olarak es ve git seklinde. veda ettiğim hiç bir ortama veda etmedim, veda mesajı yazmadım. hoşcakalın mesajı yazdım.<br />
<br />
veda etmek gercekci gelmiyor, sende ve ayrıldıgın kalpte, işte, evde veya sehirde senden iz, sende de o mekanlardan iz kalır, hersey nasıl ilişki kurdugunla alakalı. veda kendi içinde anlam olarak bir daha görülmeyecek kişi, gelinmeyecek mekan anlamında oldugu için bana gercekci gelmiyor. bilemeyiz. veda ettiğin de değişip sana gene gelebilir, sen veda ettiğin andan farklı duruma gecip veda ettiğin yere farklı sen olarak gene gelebilirsin.<br />
<br />
<br />
sadece sen gidemiyorsun diye veda etmemek, vedaya saygısızlık, vedanın içinde barındırdıgı degişim ve koskocaman merhabaya saygısızlık.<br />
<br />
<br />
gidesi gelmektir veda, her canlının da dogal hakkıdır. <br />
severim vedaları, dinamiktir, heyecanlıdır. <br />
vedakar bir kişi olarak umarım bu kısa ve her zaman ki gibi öz yazım, herkese bana yazarken verdiği keyfi, okurken de verir.3yedi75http://www.blogger.com/profile/16176900566395203572noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-81892759714972706132010-10-25T05:13:00.000-07:002010-10-25T06:20:58.734-07:00GidebilmekDaha dün bir arkadaşıma, yeri geldiğinde alıp başını gidebilmek ne büyük bir erdemdir, dedim. Bir gün acaba bunu yapacak cesarete sahip olacak mıyım, diye sordum. O arkadaşıma teyzesi daha küçücük bir çocukken, gerektiğinde insan bir çanta ile arkada tanıdık bir çok insanı ve alışkanlığı bırakıp, hiç tanımadığı bir yere gidebilir ve hayata tutunup, var olabilir, dermiş. Bu bilgiyi hep aklının bir köşesinde tutmuş, gerekirse kullanmak üzere.<br />
<br />
Herhalde, bana çocukken böyle bir bilgi vermeyi atlamışlar. Ya da vermişler de ben duymak istememişim, işime gelmediğinden. Gitmeler, büyük vedalar, yer değişiklikleri içimi ürpertir. Alıştığımı bırakmak çok zor gelir. Zamanında yaptığım oldu mu? Evet, kendime haksızlık etmeyeyim, yaptım. Acı çektim ama kapıyı çekip gitmeyi bildim. Sonra günlerce gözyaşı derelerinde boğulsam da ses çıkarmadım. Bütün kalbimle dönmeyi istesem de; geri gelebilir miyim, demedim. iyi de ettim. İnsan, gidecek hale geldiyse; durmamalı, cesur olmalı. Veda edebilmeyi bilmeli.<br />
Bu nedenle, gidebilenlere hayranlığım baki. <br />
<br />
<em>Kimdi giden, kimdi kalan</em><br />
<em>Giden mi suçludur her zaman?</em><br />
<em>Aslında giden değil</em><br />
<em>Kalandır terkeden</em><br />
<em>Giden de bu yüzden gitmiştir zaten</em><br />
<br />
<em>Terk eden - Murathan Mungan</em>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-69128238808233614592010-10-23T09:22:00.001-07:002010-10-23T09:24:21.972-07:00icimdeki danavar.Ne kadar yerlesik duzeni seviyormusum gibi yapsam, ihtiyac duydugumu belirtsem de sanki ruhumda kaplumbagalik var. tek fark, gecmiste biraktigim evlerin hepsini sirtima yukleyip gokdelenle dolasamamam.<div>Herhangi bir seyi, kimseyi, yeri tamamen kaybediyormusum hissi sebebiyle vedalari sevmem.</div><div>kac kez ortadan kaybolacak olsam da veda yemekleri duzenlenmesini istemem adima. o yuzden, olay olmaz gelislerim-gidislerim. hoOop hokus pokus abra kadabra. G. acaba suan nerde? gitti mi, geldi mi? beni giderken neden aramadi? neden geldi de halimi hatrimi sormadi..</div><div>sebep budur iste.</div><div>insanlarin hayatinda herhangi bir seyi, bu anlamda degistirmek istememek.</div><div>kendi hayatimda degistirdiklerimi, belki de kabul etmek istememek.</div><div>hep annesinin kucaginda saci oksanan insan olabilmek, ama ayni anda 113 yerde olmayi istemek.</div><div>kendini hem yorgun hissetmek, hem yeni maceralarda hasret giderebilmek.</div><div>ya orospu ruhu var icimde vakti zamaninda yesermis, ya farkinda olmadigim bir ikizler sendromu.</div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPQbRfjjBM-FxfLJjTBMQt-WAnHa6bLOqn-YBGMU95HQ6j4PKp3_ZUM5Bi3aqAwJqFAtyYvh3-mdHGX4txaU4VAOASVkiY1aIqCHW0-FlP5ioHZcQwz-SZ1XRMyyiUY1gRah4svgtaq8lP/s200/IMG_2017.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5531277117978834114" style="display: block; margin-top: 0px; margin-right: auto; margin-bottom: 10px; margin-left: auto; text-align: center; cursor: pointer; width: 150px; height: 200px; " /><div><br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-18264905040163461132010-10-18T16:29:00.000-07:002010-10-18T16:38:23.107-07:00AşıPencere dedigin basitinden geometrik dort kose bir sey. gozun bozuk olmasa da taktigin gozluk cercevesi de pencerenin sinirlarini belirleyebilir. hatta somut gozlugun olmasa da "bakis asini" belirleyen sinirlardan bahsediyorum. seni hayallere-gelecege, anilara-gecmise surukleyen sinirlardan bahsediyorum. teknoloji bu kadar gelismeden once, dagin ardini uydurmana neden olan pencerenden..<div> <div>benim pencerem bir kac gece oncesinde bu goruntuyu iceriyordu. bir kac tanidik simayla pekisse daha da ideal olacak bir cerceve.</div><div><br /></div><div><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 150px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgisjx5VGlYB1xBqz1PNDlt6JxQJGDPqVYuNf62XrpEVt0D7C1G_adXRTIPVGVdEs0cGKrkeOuxV2UpUnp2wBgD18FZuOnaqYzv-ItHFm6aGfA1wHPwhVifb-eA9Re-5KNigFnFqW0CgFA/s200/foto%3Fraf.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5529533503334462514" /></div><div><br /></div></div><div><a href="http://fizy.com/s/1lu1sq">hope</a></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'century gothic', sans-serif; font-size: 12px; text-transform: lowercase; "><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'century gothic', sans-serif; font-size: 12px; text-transform: lowercase; "><br /></span></div><div><br /></div>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-32706488433504843312010-10-14T11:24:00.001-07:002010-10-14T11:50:03.125-07:00plaza insanlarına ithafenAklıma daha karlı bir sabah geldi...<br />Pazar günü olsun...acelesiz...<br />Yılbaşına az kalmış olsun mesela.İlla sıcak bir içecek olmalı elimde.Türk kahvesi olmaz, ben hava buz gibi kafamı çıkarmış derin nefesler alırken, finacanın elimi ısıtması lazım...Filtre kahve nasıl olur ?<br />-oldu<br /><br />en eğlenceli kısmı sokağı izlemek...şöyle bordo bir battaniye bu görüntüye cuk oturdu sanırım..<br /><br />Sonra pişmanlık...pikabı hala tamir ettirmemiş olmanın verdiği kızıgınlık kendi kendime..ah o plakları dinlemek vardı şidmi...ne yapalım 45'lik yerine CD...<br /><br />Nedense <a href="http://fizy.com/#s/1m6w6b">bunu</a> dinlemek istedi canım..Yılbaşı ya hani..<br /><br />Bahçedeki kardan adamlarda kusur buluyorum sürekli...kızakla kayanlara ise bakamıyorum..hep korkaktım biraz zaten...<br /><br />Hadi bakalım..derin bir nefes. Camı, penceresi açılmayan plaza insanlarına gelsin bu başlık.iplikhttp://www.blogger.com/profile/11532631731023361040noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-40686647763530597092010-10-14T06:02:00.000-07:002010-10-14T06:02:18.435-07:00ofisin önünden geçen adam<a href="http://www.flickr.com/photos/ahmetcoka/5080541195/" title="man at front of office by ahmetcoka, on Flickr"><img alt="man at front of office" height="566" src="http://farm5.static.flickr.com/4150/5080541195_8e5e02eaa2_z.jpg" width="400" /></a><br />
<br />
bu da müzik! <a href="http://fizy.com/s/1lu1ue"TARGET = "_blank">hindi zahra "beautiful tango"</a>Ahmet Cokahttp://www.blogger.com/profile/08270809614831430518noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-24675709290878620732010-10-14T00:54:00.000-07:002010-10-14T00:54:01.765-07:00baslik aksam//Yağmurun sesine uyandim. henuz cami acmadan odama normalde giren isik huzmesi mor perdenin dokumalarindna sizmayinca anladim ki etraf sulara karismis, balkindaki sandalyeler çekmek üzere.. Bütünleştiğim yastiklardan siyrilip diğer tarafima döndüğümde, <br />
burnumun ona yapisik uyandigi sabahin tarifsiz zevkini yillarca bu duygudan mahrum nasil yasamis olduğumu düşündüm. Hissettigim bir şeyi de düşünme dedim kendime ve henuz yataktan kalkmadan icinde oldugum yasanmislaga engel olacak bir beni ve beynimi susturan malum kisi opucugunun hayaline gectigim sirada, telefona uyandim. Bir kadim dost sesi, had' cok yagmur yagiyor sen zor vasita bulur gidersin ben senin evin onundne geciyorum bir dakikaya seni ben metroya birakirim dedi. Tesekkur ettim ona henuz hayallerim bitmedi yatakan cikamam dedim ve beynimin içine baliklama daldim. Düşünme ve durduk yere her şey yolundayken bile içinde rahat etmediğim ilişkiler sadece sevgili burnum ona deyince beynime ve ayni anda kalbime giden keyfin içimde bir yerlerden beni durtmesi miydi?<br />
<br />
Bir süre onun uyuyuşu canlandi zihnimde..<br />
Taklit etmeye calisim sesleri imkansiz.<br />
<br />
Kalktim yataktan, sonunda.<br />
Yatak odam salon arasi olan corridor'un yerleri buz, belki tavani da buzdur da aramizda dokunma iliskisi olmadigi icin hissedemedim. Hemen bir şey dinlemem lazim ki bana enerji versin,<br />
iflah olmaz romantik bünyeme can gelsin, wish you were here istedi canim. Dinledim' <br />
<br />
Paylaşmazsam çatlarim facebook'a ekledim. Icinde oldugum aman tanrim havaya bak, nasil kendimi damlalara atacagim ben simdi hafif titrek hissi ile salonda oturup nerdeyse pencereden disari görmemi engelleyen hizli yagmura baktim. Kendine gel dedim kendine. Nereye? Bir anda uzaklastim oldugum alanda ve günden.. Sonrasinda tüm dünyaya mesaj yolladim,güleç, rahat ve dingin olalim diye. Diledim bunu, sonrasinda evden çiktim, cikar cikmaz cakan cakmak misali<br />
cikar cikmaz gelen bir taksi buldu beni aldi gotordu metroya. Metroya indim beni bekleyen bir vagon hemen aldi getirdi beni taksime// bay bayan semsiye 5 milyondan 3.semsiyemi alip bardak ama october fest bir litrelik bira bardagindan bosalip semsiyemin dengesini alt ust edip yagan yagmurda yurudum/ seffaf semsiye almak cok keyifli tam kafana kadar indirip hala önünü görebiliyor ve yürümenin keyfini cikarip etraftaki binbir surat ve binbir tuhaf kisileri izleyebiliyorsun.<br />
<br />
Yasasin Ferhan Sensoy dedim' tam ofis kapisini acarken, tam dedigi gibi olmustu Istiklal bu sabah, nehirdi adeta..3yedi75http://www.blogger.com/profile/16176900566395203572noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4896162610317487209.post-40751579923508124152010-10-13T23:06:00.000-07:002010-10-15T10:55:47.239-07:00Pencere ve MüzikGri ve yağmurlu bir sabah. Hava aydınlanamıyor bir türlü. Kapanmaya çalışan gözlerime bayram ettiriyor; hala sabah olmadı, mesajı vererek. Ama bal gibi sabah oldu işte. Cam, damlaların bıraktığı şerit halinde izlerle dolu. Dışarıda çocuklar okula, büyükler işlerine gidiyor. Yağmur damlaları, onlarla yarışmak ister gibi daha da hızlı düşüyorlar yere. Kimisi şemsiyeli, kimisi kapüşonlu, kimisi ıslanmaya yeminli, yanına bir şey almadan çıkmış evden, yürüyorlar oradan oraya.<br />
Bir saat sonra hepsi gitmiş olacak pencerenin önünden. Sokak, her zamanki sessizliğine ve sakinliğine kavuşacak. Bir tek damlalar, batan geminin kaptanı gibi, terk etmeyecek sokağı. Kaldırımları yıkayacak ve o arada yoldan geçen insanları.<br />
<br />
Herkesin kafasında bir düşünce; sanki o düşünceler birleşip, buharlaşarak bulut oluyorlar. Bulutları meydana getiren hava değil, düşünceler sanki.<br />
"Düşünce" bulutlarından "düşünce" damlaları dökülüyor yeryüzüne ve diğer insanların üzerine. Başkalarının düşünceleriyle ıslanan başka kafalar o düşüncelerle doluyor ve aslında herkes birleşiyor bu damlaların altında.<br />
<br />
O anda, bu manzarayı ve hissettirdiklerini, hangi müzikle eşleştirmek isterim, diye düşündüm. Yazı konusunu da böylece belirlemiş oldum: Pencerenizin önünde olan biten her şeye hangi melodi eşlik ediyor?<br />
<br />
Koşuşturan insanlar, yere düşmeye çok istekli yağmur damlaları, homurdanarak uyanmış, gri bulutlar, kırmızılı, pembeli, mavili şemsiyeler, okul çantaları, sıcak bir ev, kahve, çiçekler ve <a href="http://fizy.com/#s/1ltskm">Coco Rosie'den Candy Land.</a><br />
<br />
<a href="http://fizy.com/#s/1ltskm">Müzik için tık</a>Unknownnoreply@blogger.com5